OCAK 2022 İKİNCİ YARISI KÜLTÜR ETİNLİKLERİ
Yazar: Nüket Hürmeriç / İzmir
Geçen yıl Kasım’ının son Cuması Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde genç piyanist Cem Babacan’ı dinleme şansına eriştik. Chopin’in Mi Minör tonda ve 20 yaşındayken bestelediği 1. Piyano Konçertosu’nu yorumladı. Konçerto bestecinin yurdu Polonya’ya veda konserlerinden biri olup 40 dakika sürüyor. Piyanistin Orkestra ve şef ile iletişimi de çok iyiydi. Ülkemizde başladığı kariyerini Avrupa’da ve Moskova’da sürdürüyor. Rus Ekolüne göre olan kariyerini sürdürdüğünü öğrendik. Can dostu Can Kıvrak ile iki piyanist olarak da konserler veriyor. Bis parçası olarak Ahmed Adnan Saygun’unHoron’u ile daha çok alkış aldığını da belirtelim. Kendisini daha sık dinlemek bizi çok mutlu edecek. İkinci bölümde GabrielFaure’nin Fa diyez tonda, popüler Pavane’nını dinledik. Şef Hakan Şensoy ikinci parça Ravel’in “Kaz Ana Süiti” hakkında açıklamalarda bulundu. Parça bildik ve bilmedik masalların Süitçe bestelenmesinden doğmuş. Artık konser broşürü basılmama kararı alınmış. Akıllı cep telefonundan internet kanalıyla bilgilere ulaşılabiliyor. Şefin açıklamaları da yeterliydi. Pandemi koşullarına uygun bir ortamda konseri dinlemek bize iyi geliyor. Beklentimiz koşulların daha ağırlaşıp konserlerin kesintiye uğramaması…
Fırat Kutluk’un kaleme aldığı “Müzik Ve Politika” adlı kitabı çok işlenmeyen bir konuyu ele almış. Öncelikle müziğin Avrupa’da 18. yy. dan 1945’lere politik gelişimi anlatılmış. Bestecilerin yaşamları boyunca politik etkileri, sonuçlarıyla ayrıntılı olarak anlatılıyor. Mozart’ın operalarının Fransız Devriminin sloganlarıyla bezeli olduğu vurgulanıyor. Beethoven, Devrim ile Restorasyon arasında yaşadığı için politik etki altında kalmamasının olanaksız olduğu belirtiliyor. Kendisinin hem sol hem sağ kesim tarafından sahiplendiğine de dikkat çekiliyor. Schuman ise; kendisi toplum, edebiyat ve politika ile ilgilendiğini, ardından hissettiklerini müzikle dile getirdiğini açıklar. İtalyanlar ise Verdi’nin yapıtlarında hem coşku hem hüznü yaşamışlar. Romantik Dönemde ise politik-dinsel öğeler ağır basar. Bir yapıttan hoşlanıp hoşlanmamanın gerekçeleri; yaş, alışkanlıklar, kültürel değişim, çevre, psikolojik durum ve en önemlisi değişim olmaktadır. Hitler ve Sovyet yetkilileri müziğe aynı derecede önem vermiş olup, faşistlerle sosyalistler moral ve etik değerlere uygunlukta, tutuculukta birleşebilmişlerdir.Şostakoviç’in politik baskıyla kolay ve anlaşılır müzikler bestelediği vurgulanmaktadır. Keza Haçaturyan devlet sanatçısı olarak memurluk görevinide üstlenir. Eleştirilerden kaçmak için film müziği bestelemeye yönelir. Müzikle ilgili kitapların önemine de yer ayrılmıştır. Bu kitabın yazarı da; kitabının çok güzel ama ülkemiz, halkımız için erken olduğu şeklinde eleştiriye uğradığını açıklıyor. Bir başka husus da Cumhuriyet’in ilk yıllarında müzik alanındaki atılımların ayrıntılarıyla irdelenmesidir. Ülkemizdeki politik müzik dünyası, Lüküs Hayat Opereti’nin ve İlk opera olan Özsoy Operası’nın yaratılma süreci ve eleştirisi de yer almaktadır. Devletin sanatı kontrol ederek toplumu da kontrol etme güdüsüne sahip olduğu belirtiliyor. Cumhuriyet dönemi müzik politikasının amacına ulaşıp ulaşmadığı sormacasında %80’nin ulaşmadığı sonucu çıkmış olup, olumlu ve olumsuz yönlerin maddeler halinde gösterilmesiyle dikkat çekiyor. Dördüncü bölümde Amerika’da Tin PanAlley üzerinden yerelliğin protest özelliği ve sol müzik üzerine gidiliyor. 1955 yılında politik müzisyen Pete Seeger Amerika’da Senato, Amerika Karşıtı Etkinlikler Komitesi tarafından sorgulanır. Yargılanırken komünizm yanlısı olduğu için çok baskı görür. Rock’ın da protestleşmesiyle yazara ait bölüm bitiyor. Türkiye’de politik pop konusunu da bir başka yazar Aykut Barış Çerezcioğlu ele almış. Öncelikle ülkemizdeki rock müziğin Amerika ve İngiliz rock müziğinden izler taşıdığından söz ediliyor. Müzisyenlerimiz Anadolu Pop’dakendini gösteriyor. Bu bölümde Cem Karaca, Erkin Koray, Moğollar, Barış Manço, Selda Bağcan, Fikret Kızılok, Hümeyra, Timur Selçuk önde gelen müzisyenler olarak yer alıyor. Bülent Ortaçgil fazlaca Batılı bulunmakla ayrı tutuluyor. Arabeskte ise Orhan Gencebay, Müslüm Gürses ve Ferdi Tayfur üçlüsünün özellikleri irdeleniyor. Son olarak HeavyMetal, Punk ve Rap müziğinin politik yanları ayrıntılı olarak anlatılıyor. Kitap, politika ve müziğe ilgi duyan gençlere özellikle salık verilecek özelliktedir…
Şevket Süreyya Aydemir’in “Tek Adam” adlı kitabının ikinci cildini sürdürüyoruz: Birinci Mecliste; hem gizli hem açık Yeşil Ordu Hareketi, gizli Türk Komünist Partisi, açık Halk İştirakiyun Partisi, açık ve resmi Türkiye Komünist Partisi olmak üzere 4 komünist eğilim bulunmaktaydı. Bu gruplarla ilgili ayrıntılı bilgiler Atatürk’ün yaklaşımlarıyla birlikte veriliyor. Atatürk Anadolu’ya ayak bastığında üç tedbir düşünülüyordu. Bunlar; İngiliz himayesi, Amerikan himayesi ve mahalli muhtariyetler istemekti. Atatürk elbette bunların hepsini de reddediyordu. Ruslarla 200 yıl süren savaş yaşadıklarımız tarihe geçmiş. Yine tarihte Türk milletinin bir ordu millet olduğu vurgulanıyor.Mondros Mütarekesi sonrası Osmanlı Ordusu, İzmir İşgali sırasında ordu durumu, Büyük Millet Meclisinin karşılaştığı askeri koşullar ayrıntılarıyla anlatılıyor. Maneviyat bozukluğu, ordu oluşturulması ve seferberlik ilanında önde gelen engeldi. Atatürk için savaş bir sanattı. Ama savaş tanrısına hiçbir zaman tapmadı. Düşmanlarını yendiği gün affetti. “Yurtta Barış, Dünyada Barış” düşüncesi çoktan hazırdı. Sakarya Muhaberesindeki zaferden sonra kendisine mareşallik payesi verilmesine karşın Meclis içindeki hoşnutsuzluk sürmektedir. Oysa Atatürk; büyük taarruz için, milleti, Meclisi ve orduyu hazırlamaya yoğunlaşmıştır. Bu arada Kurtuluş Savaşı için eleştirmenlerin “Subaylar Savaşı” dediğini biliyor muydunuz? Asıl Kuvva-yı Milliye olarak ise; “hep birbirlerine sokularak, hep birbirlerini kendilerine siper ederek, önlerinde hayal meyal kağnılar, böğürleri birbirine geçmiş öküzleri, inekleri ve ellerinde övendireler ile uçsuz bucaksız kadınlar, çocuklar ve ihtiyarlar ordusu” olduğu iddia edilir. 21-22 Ağustos 1922 günü Taarruzdan önce Atatürk’ün “Çalıkuşu” adlı kitabı okuduğunu sanırım herkes çoktan öğrenmiş olmalı. 57. Tümen kumandanı Albay Reşat Bey’in Çiğli tepesini zamanında ele geçiremediğinden ötürü intihar etmesi, unutulmaması gereken bir olaydır. Kitabın ikinci cildi Yunanların yenilgisi, İzmir’in kurtuluşu ile son bulur…