YAZLIK

YAZAR: RECAİ ŞEYHOĞLU

Adanalıların kimisi sıcaktan bunaldıklarında tabancalarını çekip Güneş’e ateş ederlermiş. 

Sıcaklık 40 dereceye  yükselince  de belediye ‘’ Lütfen Güneş’e ateş etmeyiniz.’’ diye anons yayınlarmış. 

             Klimayı icat eden Carrier adında ABD’li bir mühendis. 

Adanalılar onun ölüm yıldönümünde ona teşekkürlerini sunmak için helva dağıtmışlar. 

Bunları biliyor muydunuz bilmem. 

Ben Feyza Hepçilingirler’in bir kitabında rastladım bu satırlara. 

                                                                                            * 

Bizim yazlığın bulunduğu ilçe Allah’tan ki Adana gibi kaynamıyor sıcaktan. Dolayısıyla Güneş’e ateş açan  bir hemşerimiz de yok Allah’a şükür! 

Yazlık deyince anlatacak öyle çok hikâyem var ki, anlata  anlata bitiremem. 

Emekliliğime az kala bulunduğumuz semtte bize yakın ve biraz uzakça semtlerde ev bakar olmuştuk. Emekli ikramiyemle bir daire almamızın mümkün olamayacağını da o günlerde anladım. 

Oysa ben ortaokula giderken komşumuz olan ilkokul öğretmeni Ahmet Tekdur, emekli olduğunda bir ev bir de Anadol taksi almıştı. 

Tam o günlerde yurtdışındaki bacanağım aradı: ‘’ Yarın Türkiye’ye geliyorum. İşin yoksa beni havaalanından alır mısın?’’ 

Öğlene doğru bizde kahvaltıdaydık. 

‘’ Oğlumu evlendireceğim. Para gerekiyor. Yazlığı satacağım. Yardımcı olur musun?’’ diyen bacanağımla akşama doğru Ayvalık’a gelmiştik. Hemen tanıdık emlakçı arkadaşlara uğradık. Konu komşuya evin değerini sorduk soruşturduk. Belediyeye uğradık. Akşam  sahile yakın bir restoranda  hem yedik hem içtik.  

Öyle acele ediyordu ki, satıyorum deyince sanki hemen satılıyor. 

Bir apartmanın ikinci katıydı. Bu daireyi 4 yıl önce  komşu belediye başkanı olan arkadaşımın aracılığıyla ben alıvermiştim bacanağa. 

12 gün sonra emekli oluyordum. 

Bacanağa sordum: ‘’ Kaça satmaya karar verdin?’’ 

‘’ Hele bir alıcı çıksın da…’’ diye karşılık verdi. 

‘’ Bacanak’’ dedi. ‘’ Benim bu evi hemen satmam gerek. Çünkü düğün için çok borca girdim.’’ 

Düşündüm. Elime geçecek emekli ikramiyesi 30 bin lira olacaktı. Bu daireyi ise 4 yıl önce 42 bin liraya almıştık. 

Bankadan 12 bin lira kredi çeker ve emekli ikramiyeme eklersem bacanaktan 42 bin liraya alabilir miyim acaba diye düşünmeye başladım. 

Bu şekilde teklifte bulunsam acaba ayıp olur muydu? 

Birer kadeh daha içtik ve çekine çekine  ‘’ Yarın kredi için girişimde bulunurum. Bir ay sonra da hesabına 42 bin lirayı Euro olarak gönderirim. Aldığımız  fiyata bana  verir misin?’’ 

Gözleri parladı. ‘’ Evet ‘’ dedi sevinçle. 

İkimiz de nasıl mutluyduk görecektiniz… 

45. gün parayı  gönderdim. 

Kışlık sahibi olmadan yazlık sahibi olmuştuk. 

O yaz, annem babam ve öğretmen kardeşim ve çocuklarıyla doyasıya tatil yaptık. 

Tek derdimiz sivrisinekti.

Çünkü altyapı yoktu sokağımızda. Ertesi yıl bacanaklar geldi. ‘‘Kendi eviniz gibi istediğin yatıp kalkabilirsiniz.’’ dedim gülerek.

Bir hafta nasıl geçti anlamadık.

Onları uğurlarken doğrusu üzülmedim değil. Kıymayı, eti, balığı ve akşam tatlılarla dondurmaları bacanağım alıyordu. Kafelerde oturup çay kahve içerken de hiç hesap ödemiyordum. Nerdeyse gözlerim yaşardı onlar ayrılırken.

 Yıllardır görmediğim uzaktan akrabam kırtasiyeci İlyas abim çıkıp geldi o yaz. Eşi ve iki  kızıyla…

‘‘İstanbul’dan kırtasiye fuarından geliyoruz. Yolumuzun üstü… Halaoğluna bir uğrayalım dedik, iyi etmişiz mi?’’ diyen İlyas abi, memleketteyken hiç gelmemişti bize. Annemlerin de onlara gidip geldiğini hiç duymamıştım.

İki laf ediyor beş gülüyordu. Meryem abla ise ağzı var dili yoktu sanki. Kızlar da sürekli bizi süzüyordu yerken içerken. 

Sinek ilacı iki gün önce bitmişti. Balkonda yemek yemek ızdırap oluyordu. Faşist sivrisineklerden hiç rahatımız yoktu. ‘’ Halaoğlu adam eve yedeğini almaz mı bu meretin!’’ demesi çok canımı sıktıysa da yapmacık bir gülümseme ile geçiştirdim. Ama o akşam kırık not aldı benden. 

Ertesi gün pazara birlikte çıktık. Bamya ateş pahasıydı. ‘’Bizim çocuklar bayılır buna.’’ dediğinde herhalde bir kilo alacak diye düşündüm. Şeftaliden ve üzümden birer kilo aldığımda ‘‘Halaoğlum, pazardan bir günlük meyve alıyorsun anlaşılan!’’ demez mi?

Dediği gibi de olmadı değil… 

O günün akşamında şeftali de ve üzüm de tükeniverdi. Hanım bana ben hanıma bakıyordum. 

Denize giderken şişeleri /petleri çeşmeden doldurup öyle gidiyorduk. Mutfakta beni öyle  görünce, ‘‘Suları çeşmeden mi dolduruyorsun halaoğlum! Sen bizi dizanteri mi yapacaksın yoksa?’’ 

Plaja giderken iki tane ikişer litrelik pet su şişesi aldım ister istemez. 

Hanımla anlaşıp onlarla plaja gitmemeye karar verdik. Sahil, kaynamış darı, simit satan gençlerden ve baharat satan köylü/şalvarlı kadınlardan geçilmiyordu.

Mayo ile gittiğim için yanıma sadece evin anahtarını alıyordum. Kaynamış altı darı alan İlyas abi darının çok pahalı olduğunu anlayınca biraz öfkelenir gibi biraz şaka gibi ‘’Bugün benden ama yarın senden halaoğlum!’’ deyince sinirden kızardığımı hissettim.

‘’ Buraya gelip de ‘ Rakı- Balık- Ayvalık  ‘ yapılmaz mı hiç?’’

‘’Küçükköy’de bize Boşnak böreği yedirmeyecek misin halaoğlu? ‘’

‘’ Cunda’daki dondurmanın methini duymadık değil bizim oğlan! ‘’

        Bu sözler ne kadar edebîdir bilmem ama beni ülser yapacak kadar  kötü yapıyordu.

Beşinci gün patlamak üzereydim ki eşim uyardı:’’ Sabret, sık dişini, yarın gideceklermiş.’’

‘’ Birkaç gün daha kalsaydınız…’’ deyivermişim sevincimden. Gidecekler ya, sevincim ondan.

İlyas abi kızlarına baktı. ‘’ Buranın denizi çok güzel babacığım.’’ diyen Gülay’la Tülay’a ‘’ Kalalım mı yani? ‘’ deyince kızlar hoplayıp zıplayacaklardı nerdeyse.

O iki gün beni nasıl ülser yapmadı anlamış değilim.

         İki üç ‘ yaz konuğumuz ‘ daha oldu.

Eşe dosta anlatsam adım gibi eminim ‘’ Amma da abarttın ‘’ ya da ‘’ Senin annen baban böyle değil ama sen kimlere çekmişsin böyle!’’ diyecekler.

Evet, ben misafir sevmiyorum!

Amca çocuklarımı,  abimi, teyze kızımı, öğretmen Süha arkadaşımı hiç sevmiyorum.

Çelik kapı, pima-penler, banyodaki armatürler, tuvaletin rezervuarı, pancurların tamamı bozulmuş, usta istiyordu.

                                                                *

Tapudaki işlemleri bitirir bitirmez soluğu Melodi Pastanesi’nde aldık. Epeydir hiç yapamadığımız işi yaptık sevgili eşimle. Dondurmalı süpangle yedik.

Hemen arkasından karışık dondurma!

Satmıştık ya…

Bundan büyük mutluluk olur muydu?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Notice: ob_end_flush(): failed to send buffer of zlib output compression (0) in /home/sultanma/public_html/wp-includes/functions.php on line 5471