SONSUZLUĞA GÖÇÜŞÜNÜN YILDÖNÜMÜNDE BEKİR COŞKUN’A SAYGI, BODRUMLU MEHMET ATİLLA’YA SEVGİYLE…
Yazar: Recai Şeyhoğlu
Attilâ İlhan’ın ölüm yıldönümünde (11 Ekim) Cunda’da Nuri Zarplı İlkokulu/Ortaokulu’ndaydım.
Bahçede beden eğitimi dersi alan ortaokul öğrencilerine Attilâ İlhan ile ilgili bir soru sormak ve O’ndan bir şiir okumak istediysem de önceliği kütüphaneye vereyim dedim.
Yanımızda öğretmenleri de vardı. “Kitap okumak için Bekir Coşkun Kütüphanesi’ne gidiyor musunuz?” diye sordum. Yalnızca bir kız öğrenci yanıt verdi. “Ben orada dört kitap okudum. Yine okumak istiyorum ama kapalı. Bir kez de annemle gittik, ama yine kapalıydı.”
Buradaki kütüphane 30 Ekim 2021’de açılmış. Şöhretli gazeteci ve televizyonculardan otuz yedisi katılmış açılışa. Ne de olsa büyük gazeteci Bekir Coşkun. Sevilen-sayılan…
Sadece gazeteci de değil, araştıran, soruşturan bir yazar. Okuryazarlık oranının en düşük olduğu iller sıralamasında Mardin’den sonra ikinci sırada gelen Şanlıurfa’nın Türkiye’ye armağanı bir gazeteci-yazarımız…
Dövlet, Avukatımı İstiyorum, Ben Pako, Pako’ya Mektuplar, Büyük Oyun, Başın Öne Eğilmesin, Titanic Kemancıları isimli kitaplar O’nun imzasını taşıyor.
Kütüphanede, eşi Andree Coşkun imzalı, çerçeve içine alınmış yazı ise şöyle: “Cunda’da bir kütüphanenin olmasını istiyordun… İşte Bekir’im, şimdi o kütüphane burada!”
Açıldığı gün değilse bile, her yaz ziyaret ederim bu kütüphaneyi. Bir kez olsun, kitap okuyan biriyle karşılaşmadım. Son gidişimde yine sordum: “Dışarıdan kitap okumak için gelen oluyor mu?” Belediyenin elemanı olan genç kadının yanıtı ‘Hayır’ oldu.
“Dışarıya kitap veriyor musunuz?” dedim bu kez.
Yanıt yine ‘Hayır’dı.
Ama Allah için koskoca taş bina buz gibiydi. Eylülün sarı sıcağında.
İnsanın aklına delice sorular geliyor bu durumda: “Taş bina sadece görevli kadın için mi soğutuluyor? Kitaplar terlemesin diye mi yoksa?”
2015’in 22 Ocak’ında Ayvalık’ın Bağyüzü Mahallesi’nde, 15 Temmuz’da da Beşiktepe’de, biri Orhan Kemal, diğeri Sabahattin Ali adına iki kütüphane açmıştık.
Kaymakamıyla, belediye başkanıyla, meclis üyeleriyle, ilçe halk kütüphanesi müdürüyle, öğretmenler ve kitap sever Ayvalıklılarla.
Her iki mahallenin öğrencileri ve gençleri kütüphaneden yararlanır, çağdaş Türk ve dünya edebiyatının seçkin şair ve yazarlarıyla tanışır, kitap kurdu olurlar diye düşünmüştük.
Sonuç umduğumuz gibi olmadı. Düş kırıklığı yaşadık.
Emekli bir ilköğretim müfettişinin ve Prof. Dr. Filiz Ali’nin (Sabahattin Ali’nin kızı) uyarılarıyla bir kez Feyza hanımla, bir kez de arkadaşlarımla her iki mahalleye gidip kütüphaneleri ziyaret ettik.
Manzara iç açıcı değildi. Oysa ikişer bin kitapla açmıştık her ikisini de…
Görkemli açılışlar yapmıştık her iki mahallede de. Demek ki sahip çıkılmamış.
Ücretini verip, görevli tayin edemezdik ya…
O güzelim kitaplar elden ele dolaşsa ve okunsa, mütevazıya mütevazi, kalemşora kalemşör, insanlardan söz ederken “Bir sürü insan” diyenler olmayacaktı.
Bekir Coşkun Kütüphanesi, beş bini aşkın kitabıyla Cunda’da kitabın ibadethanesi adeta.
1873 yılında Kız Okulu olarak açılıp 49 yıl öğrencilere hizmet vermiş bu harikulade taş bina şimdi kütüphane olarak maalesef ne öğrencilere ne çocuklara ne de yetişkinlere hizmet veriyor.
Sorunu dile getirince Ayvalık Belediyesi’nin basın danışmanı, muhtardan bilgi alıp yazdığım için “Tek taraflı değerlendirme yapan kalemşör” olduğumu söyledi.
Kültür Müdürü de, “… Bu belediyede kültür müdürü var. Belediye Başkanı var. Bir sürü insan var,” diyerek değindiğim konuyu aslında iyi kavrayamadığını göstermiş oldu.
Muhtar’dan aldığım bilgiler ışığında kaleme aldığım yazı, arkadaşlarımızı belli ki üzmüş. Üzerinde önemle durduğum konu, Bekir Coşkun Kütüphanesi’ndeki kitapların okunup okunmadığıydı.
Cundalılar kütüphaneden yararlanıyor muydu?
19 Ekim 2002’den bu yana 61 kütüphane açtığımız için çok kişi soruyor; “Kütüphaneler açıyorsunuz, iyi güzel de kitaplar okunuyor mu, kütüphaneler açık mı?”
Benim sorum da aynı…
Gel gör ki değerli başkanımı da, basın danışmanını da, kültür müdürünü de üzmüşüm.
Çok değerli bulduğum, sevdiğim saydığım tiyatrocu kültür müdürünü malum sorunla neden üzmek isteyeyim ki? Kamu adına sordum sadece, ne var ki bunda?
Umarım sorun iyi anlaşılır ve kısa zamanda çözülür.
****
Duruşuyla ve yazdıklarıyla beni çok etkileyen yazarlardan biri de Mehmet Atilla.
Hep aklımdan geçirmişimdir, o güzelim çocuk kitapları ya da İsKanDil, Yüzümde Kırlangıç Gölgesi ve Paramparça romanları hakkında günün birinde acaba kimler söz alacak da bu suskunluğun üzerindeki perdeyi yırtıp atacak diye. Sonunda telefonuma gelen iletiden öğrendim. Geçenlerde düzenlenen bir toplantıda çocuk kitapları ve romanlarıyla büyüteç altına alınmış Mehmet Atilla.
Hem de iki değerli edebiyatçı/eleştirmen tarafından: Prof. Dr. Semiramis Yağcıoğlu ve Hülya Soyşekerci.
Nerede derseniz, Mehmet Atilla’nın memleketinde, Bodrum’da, Ticaret Odası’nın o büyük salonunda. Toplantıyı düzenleyen Herodot Üçüncü Yaş Akademisi Derneği. Başkan Şerife Didem Keremoğlu’nun çabasının ise her türlü övgüyü hak ettiğini söylüyor katılanlar.
Konuşmacılardan Prof. Semiramis Yağcıoğlu akademik dünyada bilinen bir isim. Antakya doğumlu, Arnavutköy Amerikan Kız Koleji mezunu, 1971’de İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden lisans derecesi alan, 1996’da Genel Dilbilim alanında doçent, 2002’de profesör olan; ABD, Avusturya, Almanya, İngiltere ve İskoçya’daki üniversitelerde çalışmalar yapan, 2009’dan bu yana Roman Kahramanları dergisine yazan Semiramis Yağcıoğlu’nun sözleri aslında her şeyi anlatıyor: “Mehmet Atilla’yı Bodrumlu klişesi içine hapsetmenin çok büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. Kendisi bırakın yerelliği, ulusal sınırları aşacak kadar birikimli ve başarılı bir yazar.”
Ben de Sayın Yağcıoğlu gibi düşünüyorum doğrusu. Bunu da her fırsatta dile getirmeye çalışırım. Umarım hak yerini bulur günün birinde. Gelelim eleştirmen Hülya Soyşekerci’nin, Mehmet Atilla için söylediklerine… Bugüne değin birçok yazar ve kitap hakkında derinlikli incelemeler kaleme alan ve tüm ülkede tanınan Hülya Soyşekerci’nin söyledikleri özetle şöyle:
“Bugün, Bodrum’da doğup büyüyen ve yapıtlarında bu güzel ilçeden pek çok izler ve anılar taşıyan değerli yazar dostumuz Mehmet Atilla’nın, çocuk kitaplarından söz edeceğim. Mehmet Atilla, şimdiye kadar yetişkinler için şiir, öykü ve roman türünde yapıtlar kaleme aldığı gibi, küçük okurların dünyasına seslenen pek çok çocuk kitabı da yazan, üretken, çalışkan bir yazar. Daha çok roman yazıyor çocuklar için; ancak içinde beş çocuk öyküsü olan bir de öykü kitabı var, adı Bilgisayardaki Saklambaç.
Mehmet Atilla’nın çocuk romanlarının önemli bir kısmını bu sunum dolayısıyla bir kez daha okudum. Ayrıca onun Yüzümde Kırlangıç Gölgesi adında, Bodrum’da yaşanan bir gençlik aşkını dile getirdiği, maceralı ve meraklı olaylarla dolu gençlik romanını keşfettim ve onu da bu süreçte ilgiyle okudum. Bu romanında aşkın, ilk gençlik duygularının, kıskançlığın, birey olmanın, özgürlüğün, güzelliğin karşılıklı konuşmalarla tartışıldığını ve sorgulandığını görüyoruz.
Çocuk kitapları, daha doğrusu, çocuk edebiyatı konusunda ne çok şey var konuşulacak. Ama her şeyden önce, çocukların kitap okumayı sevmesi ve dilimizin inceliklerini sezmesi için çocukların nitelikli kitaplarla buluşmasının şart olduğunu belirtebiliriz.
Mehmet Atilla’nın çocuk kitaplarında küçük okurların düzeyine uygun kurgular, olaylar ve kişilerin yer aldığını, yazarın çocuklar için kaleme aldığı eserlerinde dünyaya çocuk gözüyle baktığını, çocuklarla empati kurduğunu, çocukları iyi gözlemlediği için çocuk karakterlerini metinlerinde başarıyla ve inandırıcı bir biçimde canlandırdığını söyleyebiliriz.
Mehmet Atilla özgün bir yazar. Öykü ve romanlarında anlattığı, işlediği olaylar, durumlar ve kişiler, özgünlüğü ile öne çıkmaktadır. Ayrıca deneysel çalışmalara da imza atmış ve “edebiyatta yeniden yazma” dediğimiz zor bir çalışma içine girerek, dünya edebiyatının, bir anlamda insanlığın temel nitelikteki klasik eserlerini, mesela Don Kişot, Tom Sawyer, Mercan Adası, Gulliver’in Gezileri gibi romanları, küçük okurların anlayacağı şekilde sadeleştirmiş ve yeniden yazmıştır. Böylece ilk kez bu değerli yapıtlarla karşılaşan ve onlar hakkında bir fikir edinen küçük okur, daha sonraki yıllarda, ergenlik ve yetişkinlik döneminde bu yapıtları bütünlüklü bir şekilde okuma ve anlama konusunda daha meraklı ve istekli olabilecektir.
Mehmet Atilla gerçekçi bir yazar. Konularını hayatın içinde alıp işliyor. Toplumsal meselelere de çocuk dünyasından bakarak yer veriyor. Zaman zaman düşselliğe açıldığını görüyoruz; ama o düşsellik her zaman yeryüzüne dair gerçeklere dokunan bir düşsellik. Mesela Yapboz Çocukları’nda zeytin ağacı, bülbül, kırlangıç, güvercin, serçe gibi kuşların anlatıcı olduklarını, gözlemledikleri olayları, sözü birbirlerinden alarak sırayla anlattıklarını görüyoruz. Bu masalsılığın içinde inanılmaz bir gerçekçiliğe yer verildiğine tanık olmak insanı şaşırtıyor.
Sonuç
Çocuklara güzellikleri, iyilikleri, erdemi gösteren bir yazar var karşımızda. Ülkemizde Mehmet Atilla gibi çocuk edebiyatı alanında, sorumluluğunun bilincinde, dikkatli, duyarlı, yetenekli ve başarılı birçok yazarın olması sevinilecek bir durumdur. Çünkü geleceğimizi şekillendirecek olan çocuklar, böyle bilinçli ve sorumlu yazarların kitaplarıyla kişiliklerini bulacak ve yarınlarımızı kuracaklardır. Mehmet Atilla’nın kitapları karamsar değildir; zor koşullar ve olaylar anlatılsa da mücadele sonucunda ulaşılan hep güzelliklerdir. Yazılan her çocuk kitabı, böyle olmalı, yani içinde bir umut taşımalı, bir ışık gizlemelidir; çünkü çocuklar da insanlığın, yarınların umutlarıdır.