PORTRELER
İzmir’in Karşıyaka Çarşısı’nın çeyrek yüzyıllık esnafı. Merhabamız ilerleyince inişli çıkışlı/ renkli bir yaşam öyküsüne sahip olduğunu öğrendim. Babasının hali vakti iyi olmalı ki yıllar önce İzmir’de bir koleje yazdırmış oğlunu. Memleket özlemi ve anababa hasreti ağır basıyor Serkan’a ve gerisin geri bir yıl sonra tekrar Salihli’ye dönüyor. Ortaokul ve liseyi okusa da hiçbir zaman parlak bir öğrenci olamıyor. Hatta karnesindeki zayıflar nedeniyle bir yaz tatilini evde/ sokakta değil,babasının ve amcasının tuğla fabrikasında geçiriyor. Bu bir ceza olsa gerek…
Ceza ona iyi gelmiş olmalı ki, iş yaşamı hoşuna gitmiş ve ailesinin sahibi ve ortağı olduğuiki iş kolunda da ter atar olmuş.
Lise sonrası, Londra’da dil eğitimi almış. Ardından Girne Amerikan Üniversitesi İşletme Bölümü’ne girmiş ama mezun olamadan memlekete dönmüş. Çünkü aklı fikri ticaretteymiş.
Bu arada ailesinin isteğiyle görücü usulüyle evlenmiş.Karşıyaka’ya yerleşmiş ve döviz, altın ve kuyumculuk işine girmiş. Mesleğiyle ilgili eğitimler almış. Başarılı da olmuş. Ödüller almış. Kişisel gelişim alanında da eğitimler alır olmuş, seminerlere/ workshoplara katılmış.
Bu arada aklına yarım bıraktığı eğitimi gelmiş ve 2019’da Amerikan York Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirmiş. Sivil toplumculuğa olan ilgisi nedeniyle Salihlililer Derneği, ADD ve CHP’ye üye olmuş, hatta partiden milletvekili aday adayı olmuş, Salihlililer Derneği’nde ve İzmir Kuyumcular Odası’nda da yönetim kurulu üyeliğinde bulunmuş.
İkinci kez evlenmiş. Halk oyunlarına ilgi duyar olunca kurslarına katılmış ve oynamış. Yakın ve uzak çevresiyle kurduğu iletişimde eksik yanını görüp TRT’nin ünlü spikerlerinden diksiyon dersi almış.
Şimdi de lisanslı bir satranç hocasından özel satranç dersi alıyor.
Onun derdi gelişmek, bilmediklerini öğrenmek, başarılı olmak!
*
Hüseyin Sezgin’i üç yıl önce tanıdım. Kahveci olan babasına yük olmamak için hem okuyan hem çalışan bir öğrenciydi. Konuşmalarından anladığım kadarıyla bir tarih âşığıydı. Liseyi bitirince ne olmak istediğini sorduğumda ‘’ Tarihçi olacağım.’’ demişti.
Düzenlediğimiz bazı söyleşilere davet ettiğimde pür dikkat konuşulanları dinlediğini farkettiğimden ona minik görevler verdim. Fotoğraf çekmek, konuşulanları özetlemek gibi…
Başka bir özelliği de çok saygılı olmasıydı. Bilgisayarı olursa merak ettiği konuları öğrenmede hızlanacağını düşündüğümüzden Hasan Zeki Sungur ile el ele verip ona bir laptop bulmaya çalıştık.
Tahminimden çok daha önce sevdiği bir işe girdi. Ailesine el veriyor şimdi.
Tarih mi? Anadolu Üniversitesi’nde tarih bölümünde ikinci sınıfta.
Üniversite sınavlarında zaten tek tercihte bulunmuştu.
Günün birinde Orhan Beşikçi ya da Yaşar Ürük gibi olacağına eminim. İzmir’in, özellikle de Basmane’nintarihi mekanlarını ben de ondan öğreniyorum bir Basmane tutkunu olarak…
İlhami Güler, işini çok iyi yapanlar sıralamasında benim için ya birinci sırada ya ikinci…
Çıkardığım gazetenin a’dan z’ye her sayfasında emeği olan, kitaplarımın düzenlenmesinde çok emeği geçen bir grafiker. Çalıştığı işyerine ilk kez giden biri patronun o olduğunu düşünebilir. Çünkü her şeye hâkim… Bir tek, para işlerine bakmıyor. Önemli bir özelliği şu; ilişkinizin ölçüsüne bakmadan doğru olanı pat diye söyleyiveriyor.
Şu da var ki hiçbir müşteri ona kızmıyor.
Dikkatimi çeken bir ayrıntı ise, patronunun bile onu saygıyla dinliyor olması…
*
Daha önceAlfred Adler’in ‘’ İnsan Tanıma Sanatı ‘ adlı kitabını okumuş olmanın bir sonucu mudur bildiğim yok, karşımdaki kişilerin duruşlarından, gözlerinden ve yaptıkları işlerinden karakterlerini çözmeye çalışıyorum. Bunun için de her tanıdığım kişinin özgeçmişini öğrenmeye çalışıyorum.
Yararlı bulduğum sonuçları da eşimle dostumla paylaşıyor olmaktan mutlu oluyorum.
YAZAR: RECAİ ŞEYHOĞLU