HÜSEYİN YURTTAŞ
YAZAR: RECAİ ŞEYHOĞLU
Okulun birinde, sınıf öğretmenlerinden mi yoksa yöneticilerden biri mi, benim için şöyle demiş: “O, Muzaffer İzgü, Hüseyin Yurttaş ve Hidayet Karakuş’tan başka yazar bilmez.”
Hem doğru hem de eksik söylemiş. Evet, üçünü de çok severim. Ama Orhan Kemal ve Sabahattin Ali’yi de bir başka severim.
*
O kişinin neden böyle dediğine gelince…Öğretmenlik yıllarımda sevdalısı olduğum sacayağı şöyleydi: Öğrencilerim, velilerim ve sendikam Eğitim-Sen. Bu nedenle görev yaptığım okullarda hem kültür edebiyat kolu çalışmalarını yürüttüm hem de Eğitim-Sen’in kültür ve sanat çalışmalarını… Çalıştığım her okula da yukarıdaki üçlüyü davet edip imza ve söyleşi günleri yapmayı ihmal etmedim. Aksatmadan…Çünkü üçünü de çok sevdim. Her birinin bende unutulmaz anısı/ anıları vardır.
Örneğin ilk kitabımla ilgili olarak bana abilik/yol göstericilik yapan Hidayet Karakuş’tur.
Annemi ‘kütüphaneciler imparatoriçesi’, beni ‘kütüphaneciler kralı’ ilan eden Muzaffer İzgü’dür.Bi tanecik abim ve sevgili komşumdu o benim.TaaAlaşehir’e kadar imza gününe götürdüm onu. Eğitim-Sen etkinliğine…
*
Hüseyin Yurttaş’a gelince…
Bildiğim şair ve yazarlar arasında en dobrakonuşan, düşüncesini birilerini kırmak pahasına da olsa dillendiren biridir o.
Çok kişinin bağrına bastığı, çok kişinin arayıp sorduğu, basın yayın konusunda bir bilen rütbesi verilmiş kişiler hakkında yorum yapmak herkesin harcı değildir, çok kişi susmayı tercih eder. Hele bu kişi bir de popülerlik sıralamasında ilk üçteyse… Susan kazanır çünkü. Eleştiren/ karşı duran ise yıpranır, ezilir, hatta dışlanır. Hüseyin Yurttaş bu tür çekingenliklerin adamı olmadı hiçbir zaman. Ne düşünüyorsa onu açık açık dile getirdi.
Aklıma emekli ilköğretim müfettişi Yusuf Gündüz geldi şimdi. Yazarların kitap tanıtımları için çaba harcadığı herkesçe malum. Yusuf Hoca da yeni çıkan kitabıyla ilgili değerlendirme yapmamı istemişti benden. O günlerde çok yoğundum, baktım ki altından kalkamayacağım, okuyan-yazan birinin adını vermiştim.
“Boşver onu,” dedi. “Kitabın bir başından, bir ortasından, bir de sonundan bir şeyler alıp kitap tanıtıyor. Ben öyle istemiyorum.”
Gerçek onun dediği gibiydi aslında. Gel gör ki çok kişi, o kişinin peşinde koşmaktaydı. Popüler olmak bir başka çünkü.
Hüseyin Yurttaş böylesi popülerliğe de uzak durdu. Fırsatçı değil, edebiyatçı ne de olsa. Şiir coğrafyamızın başa güreşenlerinden… Bir düzyazı ustası. Sözcüklerin efendisi! Yeni Asır’ın tirajını yazdıklarıyla arttıran biri.
Diyelim ki ilçelerden birinin kültür müdürü, işini gereğince yapmıyor ya da yapamıyor. Sayıları hiç de az olmayan edebiyatçı/edebiyatsever buna ses çıkarmazken o konuşur, itirazda bulunur. Darılacakmış, kızacakmış, birileri ona gücenecek ya da dışlayacakmış, düşünmez. Bunun hesabını yapmaz. Bildiğini okur!
Kısaca… Güvenilir bir portredir Hüseyin Yurttaş.
Bir ara milletvekilliğine soyunmuştu. Onu layıkıyla değerlendirmeyen abilerimiz, umarız yanlışlarını anlamışlardır. TBMM’de yer alsa ne güzel olurdu.
Kimileri fularla, kimileri yandan çarklı kepleriyle, kimileri de arkadan bağladıkları upuzun saçlarıyla dikkat çekme yarışına girmişken o hep şiirleriyle/duruşuyla var oldu şiir dünyamızda. Kalitesiyle gösterdi kendini.
İzmir’in çocukları Muzafferİzgü, Hidayet Karakuş ve Hüseyin Yurttaş’ın şiirleri ve öyküleriyle büyüdüler dersek, hiç de abartı olmaz.
Gelelim başka bir konuya…
Edirne Erkek Öğretmen Okulu öğrencisiyken ufak tefek biri olduğu için ona ‘Molekül’ diyorlarmış.1.80’lik Hüseyin Yurttaş’ı doğrusu hiç de ufacık tefecik düşünemiyorum.
Neyse…
Kedileri seven biri Hüseyin Bey.Daha doğrusu hayvanları seven biri. Çünkü çocukluğu hep hayvanlar arasında geçmiş köyünde.Şunu da söylemeden geçmek olmaz. Aşırıya kaçmamak ve yaşamın merkezine hayvanları oturtmamak kaydıyla seviyor onları.
Kendi çocukluğum geldi gözümün önüne. Ama onun çocukluk yılları benimkinden daha hareketli. Köyün ufacık tefecik ‘Üsen’inin farklı özellikleri var: Akrep sokuyor etkilenmiyor örneğin…Duayla yağmur yağdırıyor. Şaka değil!
Yağmur duasını kalbi çok temiz olduğu için bir çocuk okusun istiyor köylüleri. Görevi de Üsen’e veriyorlar.Başlıyor Üsen, duayı okumaya. Hem de öyle içten okuyor ki orman çınlıyor.
Ardından mı… Dua henüz bitmeden başlıyor yağmur damlaları. Ardından da sağanak!
Yurttaş’a ‘Soyadlarımızı değişelim,’ diyesim geliyor.Baksanıza, o benden de ünlü bir ‘şeyh oğlu’ gibi. Oysa benim duayla ne yağmur yağdırdığım var ne de akrep sokunca aldırmazlığım…
Bir barış ve sevgi adamı Hüseyin Yurttaş. Yaşamında doğru dürüst kimseyle kavgası olmamış.
İlk şiiri 17 yaşındayken yayımlanmış.O gün bugündür şiir yazıyor.
Enver Ercan bir gün “Hüseyin Yurttaş ile bir röportaj yap, gönder bana,” demişti yıllar önce. O röportajım Varlık’ta yayımlandığında ne kadar da mutlu olmuştum.Bugün de şiirlerini okuyarak yaşıyorum o mutluluğu.
Çocukluk yıllarında zengin düşleri olan biri Sayın Yurttaş. Tıp dünyasındaki gelişmeleri okuyup öğrendikçe, zamanla ölüme de çare bulunabileceğini düşlemiş hep.Çocuk kitaplarındaki başarısı biraz da bundan olsa gerek. Düş kurmayı, düş kurdurtmayı seviyor.
İlk göz ağrısı, tahmin edebileceğiniz gibi şiir! Sonra da resim.Van Gogh, Rembrant, Renoit, Monet gibi empresyonistler onun için çok ayrıcalıklı bir yerde.
*
Yurttaş’la son günlerde fazlasıyla birlikte oluyoruz. Onunla muhabbet benim yazı aşkım gibi. Seviyorum muhabbetini.
Bir kez daha anlıyorum ki Hüseyin Yurttaş dosdoğru bir adam!Yalana, yanlışa ve şaklabanlığa yer yok onun dünyasında.
Fazlasıyla birlikte olunca kimi özelliklerimizin birbirine ne kadar da çok benzediğini anlıyorum.
O ne?
Onda da yükseklik korkusu varmış. Ben çok katlı apartmanların balkonunda dolaşmaya bile korkanlardanım. Uçurumun dibinde yürüyemem örneğin.
Ortaokuldayken ben İsmet İnönü’ye bayram kartları atardım. O da bana imzalı kartlarından gönderirdi. Kasım kasım da kasılırdım arkadaşlarımın arasında. Çünkü kartlar Salihli Ortaokulu adresime gelirdi. Okulun müdürü Celal Ural, elinde kartla bir gün sınıf kapısında karşıma çıkıverdi. “Bak, kimden kart geliyor sana.”
Daha başka şeyler de demişti ama onları burada söylemenin gereği yok.
Hüseyin Yurttaş da Edirne’de öğrenciyken İsmet İnönü’nün elini öpmüş. Anlıyorum ki o benden daha yakın(!) İnönü’ye…
Karşıyaka’da bir sokağa adının verilmiş olması yetmez!
Sahilde bir de büstü olmalı onun. Hem de çok sevdiği, usta çırak ilişkisi yaşadığı değerli dostu Attilâ İlhan’a yakın bir yerde.
Yakışır!